Gumus yararli bakterileri de oldurur mu

Koloidal gümüş yararlı bakterileri de öldürüyor mu?




Bu soruya direkt cevap vermeden önce antibiyotiklerden bahsetmekte fayda var. Çünkü koloidal gümüş de doğal bir antibiyotiktir. Bu gibi konularda sadece tek bir cevap olmadığından ve başka konulardan da bahsetmek gerektiğinden açıklamanın uzayacağının da farkındayım. Ama teknik açıklamalar sadece “evet” ya da “hayır” cevaplarıyla açıklanamıyor maalesef.

Kısaca bir örnek vermek gerekirse; “limon asidiktir. Ve asitli şeyler vücuda zararlıdır. Peki, neden limon yemeliyiz?” diye sormak mümkündür.

Limon ya da diğer asidik meyveler belki idrarı daha asidik yapabilir. Ama bu böbreklerinizin çalıştığını gösteren bir durumdur. Diğer yandan limonda bulunan doğal sitrik asit kanın ph değerini yükseltir. Kafa karıştıran durum şudur ki, limonun ph değeri 3 civarında iken nasıl oluyor da insan enzimlerinin ph değerini 7.30 civarına getiriyor?
Doğal sitrik asit neredeyse bütün bitkilerde ve canlı hücrelerde bulunuyor zaten. Canlı hücreler sitrik asit olmadan işlevlerini gerçekleştiremezler. Sitrik asit insan organizmasında da üretilir. Vücuda alınan gıdalardaki karbonhidrat, protein ve yağ gibi bileşiklerin enerjiye dönüşürken izledikleri yollardan birisi de sitrik asit döngüsü ya da bu döngüyü bulan kişinin adının verildiği krebs döngüsüdür. krebs sözcüğü Almancada kanser anlamına geldiği için hatalı çeviri sonucu sitrik asit kanserojendir şeklinde asılsız bir söylem de oluşmuştur.

Tabii bu arada kimyasal sitrik ile doğal sitrik asidi birbirine karıştırmamak lazım. Yine yanlış bir bilgi de limon tuzunun (yani sitrik asit) çoğu kişi tarafından limondan elde edilen doğal bir madde olarak bilinmesidir. Oysa limon tuzu denilen kimyasal sitrik asidin limondan değil, şekerden elde edilen bir kimyasaldır. Doğal sitrik asit insan organizmasında da üretildiği ve vücut hücrelerinin normal bir bileşiği olduğu için yan etkisi olmadan parçalanabilir ve kullanılabilir. Tüm kimyasallarda olduğu gibi kimyasal sitrik asidin de bazı zararları vardır. Nadiren alerjik reaksiyonlar görülebilir. Kansere neden olmaz, insan sağlığına ve doğaya zararı yoktur. Temas edilirse gözleri ve cildi tahriş edebilir. Limon tuzu toz halindeyse veya sıcak suda eriyen limon tuzunun buharı solunursa solunum yollarını tahriş edebilir.

Kısacası asidik olan limon vücuda girince karaciğerde değişir ve ortaya çıkan reaksiyon sonucu alkali etki yapar. Ayrıca bu gibi deneyler çeşme suyuyla değil, içme suyuyla yapılmalı. Çeşme suyunda bulunan klor doğal asidi bozar. Yine aynı şekilde koloidal gümüş de klorlu suya katılmaz. Çünkü gümüş partiküllerinin yapısını bozar ve çökelti yapar. Dolayısıyla kolloidal etkisini yitirir. Zaten benim tavsiyem çeşme suyunun kesinlikle içilmemesi yönündedir. Ayrıca sitrik asit ağız yolu ile alındığında parçalanıp bikarbonat oluşur. Bu yüzden kendisi asit olmakla beraber alkali etkisi yapar.

Görüleceği üzere basitmiş gibi algıladığımız limonun asidik etkisi bile bir cümle ile açıklanamıyor. Bu bakımdan merak edenlerin yazıyı sonuna kadar okumasını ve olayları içinde bulundukları şartlar doğrultusunda analiz etmesini tavsiye ederim.

Şimdi gelelim asıl mevzuya.

Sentetik antibiyotikler için kısaca öldürmek için kullanılan bir “zehir” diyebiliriz. Şayet antibiyotiklerin öldürdüğü organizmalar sadece mikro düzeyde olsaydı elbette ki insanlar bundan fayda görebilirdi. Ama maalesef ki sentetik antibiyotikler aynı zamanda makro organizmaları da öldürüyor. Ve işte bu büyük organizmalar da sizler oluyorsunuz.

İnsan vücudunda 100 trilyon hücre bulunduğu tahmin ediliyor. Bunun 10 misli fazlası kadar da yararlı bakterilerimiz var. Vücudun deri, ağız, vajina, bağırsaklar gibi çeşitli bölgelerinde yerleşmiş bu bakterilere o bölgenin “florası”, yeni adıyla “mikrobiyota”sı deniyor. Bağırsaktaki mikrobiyota ise 2,5 kilo civarında ve hem işlevi hem de ağırlığı nedeniyle artık bir organ olarak kabul ediliyor.

Bağırsak ‘mikrobiyota’sında en azından bin farklı türden bakteri bulunuyor. Bu bakteriler bebeğin dünyaya gelişinin üçüncü gününden itibaren oluşmaya başlıyor. Mide ve ince bağırsaklar tarafından sindirilemeyen besinlerin sindirimine yardım eden, B ve K vitaminlerinin yapımını sağlayan, hastalık yapabilecek bakterilerin yerleşmesine mani olan bu bakterilerin en önemli özelliği ise bağırsak duvarında bir bariyer vazifesi görmesi.

Antibiyotiklerin, bağırsak florasını bozarak kilo aldırıcı özelliği mevcut. Antibiyotiklerin, öldürmesi gereken zararlı bakterileri öldürürken bağırsaktaki iyi bakteriler de ölüyor. Özellikle de mayalar ve mantarlar fırsatçı organizmalardır. Bağırsaktaki bakterilerin ölmesi mayaların beslenmesi ve gelişmesi anlamına gelir. Buna ek olarak antibiyotikler, geçirgen bağırsak sendromuna da neden oluyor. Ayrıca ne yediğinize göre de parazitik mayaların zararları artıyor. Buğday ürünleri ve şekerli yiyeceklerden vazgeçerseniz en sağlıklısı olacaktır. Bu konuyla ilgili olarak şunu okuyabilirsiniz. http://gumuskolloidal.blogspot.com.tr/p/bugun-ne-yiyek.html

Vücuttaki toplam serotonin düzeyinin yüzde 80’i bağırsak duvarından salgılanır. Bağırsak bakterilerimizdeki değişiklikler stres, kaygı, depresyon gibi durumları tetikleyebiliyor. Bağırsaklarımız ve bağırsak bakterilerimiz bazı nörokimyasallar üreterek beynin ruh, hafıza ve öğrenme durumunu etkiliyor. Mutluluk hormonu olarak bilinen “Serotonin” eksikliğinde huzursuzluk, stres, kaygı, sinirlilik, depresyon gibi belirti ve hastalıklar görülür. İşte bütün bu sebeplerden ötürü antibiyotik bitiminden sonra probiyotik destekleriyle bağırsak bikrobiyota’sını eski haline döndürmek gerekiyor.

Aslında sentetik antibiyotiklerin zararlarıyla ilgili örnekler bitmek bilmiyor. Bu konuyu çok da uzatmak istemediğim için merak edenlere Doug Kaufmann ve Dave Holland, MD. "The Fungus Link, Volume 2." 2000’de yayınlanan kitabı okuyabilirler.

Dr. Oz (Dr. Mehmet Öz) bu show'unda kayınpederi cerrah Gerry Lemole'la sohbet ediyor (bu arada alt yazı geçiyor eczanelerde 15 Dollara temin edilebileceği yazıyor) . Holistic yada alternatif tedavi yöntemlerinden hangisni kullandığını soruyor. Cerrah Gerry Dr.Öz'e kolloidal gümüş suyunu kullandığını bunun hastalığa sebebiyet veren bakteri, virüs ve mantarları yok ettiğini ve faydalı bakterilere bir zarar vermediğini açıklıyor. Sonrasında sprey şeklinde ağza sıkılabileceğini gösteriyor. Daha sonra yediğimiz kötü gıdalardan sistemimize yani bedenimize hastalığa sebebiyet verici bakterilerin girdiğini ve kolloidal gümüş suyunun bunları yok ettiğini probiyotiklere bir zarar vermediğini ve ayrıca kilo vermeye de yardımcı olduğunu açıklıyor. Araştırmalar sağlıklı bakterilerin kilo vermemize de yardımcı olduğunu göstermiştir. Dr. Öz'de “eğer boğazınız ağrıyorsa hemen bunun sprey halini boğazınıza sprey olarak sıkacaksınız. Bu kişisel hayatımızın bir parçası olmalı ben kendim için bunun evde her zaman olması gerektiğini düşünüyorum.” Diyor.


Hemen bir cevap vermek gerekirse, koloidal gümüş yararlı bakterileri de öldürebilir. Ancak bu son derece yüzeysel bir ifade şeklidir. Koloidal gümüş ilk etapta midede tümü bağırsaklara ulaşmadan emilir ve yararlı bakterilere ciddiye alınmayacak kadar bir zarar verir. Şayet gümüş suyu iyonik ise mide asidi yüzünden gümüş kloride dönüşür ve beklenen etkiyi vermeyebilir. Ama Siva Derm koloidal gümüştür. Ve zaten açıklamalarımın tümü Siva Derm ile ilgilidir. Yani açıklamalarım başka bir ürün ya da ev yapımı gümüş sularını kapsamaz. Bu sebeple yazdıklarım kendi imkanlarınızla ürettiğiniz gümüş suyu ile örtüşmeyecektir. Şayet koloidal gümüş bağırsaklara gitmiş olsa bile vereceği zarar sentetik antbiyotiklerin vereceği zarar ile mukayese edilemeyecek kadar azdır. Her şeye rağmen böyle bir yan etkiden korkan Siva Derm kullanıcıları bu durumu günlük bir bardak kefir ile tolore edebilirler. Üstelik Türkiye’de 2010’dan beri bunu binlerce insan kullandı ve bağırsak florasının bozulduğuna ilişkin bir belirti görene rastlamadım. Dahası kandida için, değil sadece Türkiye tüm dünyada milyonlarca insan koloidal gümüş kullanmaktadır ve bağırsak florasını düzeltmiştir. Detaylı raporları buradan inceleyebilirsiniz. Araştırma sonuçları

Bu arada bir çok insanın başına bela olan kandida aslında yararlı bakterilerden biridir. Vücutta bulunması gereken miktar %10-20 civarında kandida sağlıklı olmamızı sağlar. Ama antibiyotikler, dengesiz beslenme (Şeker ve buğday) eksik miktarda su kullanımı, eksik miktarda tuz kullanımı, ya da yanlış (rafine) tuz kullanımı yüzünden bu sayının artarması ciddi bir sorun teşkil ediyor. Yani şunu demek istiyorum; yararlı ve zararlı bakteri durumu sanıldığı kadar basit değil. Ve kolloidal gümüş kandidanın çoğalması gibi bir durumda kesin çözüm. Şayet kolloidal gümüş kandidaya karşı etkili olmasa bu sefer de işe yaramıyor denilip yine kötülenecekti.

Bununla birlikte koloidal gümüş virüsleri de öldürme özelliğine sahiptir. Örneğin Kolloidal Gümüşün HIV virüsünü bir kaç dakika içinde yok ettiği ile ilgili araştırma Dr Xiaojian Yao tarafından “Nanoteknoloji 2012 International Journal”da yayımlanmıştır. Ayrıca yukarıda bahsettiğim ilaçlar mantar oluşumuna sebep olurken koloidal gümüş mantarları da öldürmektedir. Bir de tüm bunlara hücre yenilme özelliğini eklerseniz esasında korkulacak bir şey olmadığını görürsünüz. Sıkça dile getirilen mavi cilt sendromu ile ilgili korkutmacalar var bir de. O sebeple şu makaleyi de okumanızı tavsiye ederim. Mavi cilt argyria

Şimdi kısaca toparlamak gerekirse;

Antibiyotiklerin, bağırsak florasını bozarak kilo aldırıcı özelliği mevcut. Ama Dr. Öz koloidal gümüşün probiyotiklere bir zarar vermediğini ve ayrıca kilo vermeye de yardımcı olduğunu açıklıyor.

Antibiyotiklerin kullanımı mayaların ve mantarların artmasına sebep olurken, koloidal gümüş mayalara ve mantarlara karşı etkili bir savunma gösteriyor.

Antibiyotiklerin kullanımı bakterilerin direncini arttırırken, koloidal gümüşe karşı bakteriler direnç gösteremiyor.

Antibiyotikler kullanıldığında karaciğer ilaç metabolizmasındaki rolü nedeniyle toksik etkilere daha fazla maruz kalır. Koloidal gümüş ciğerleri arındırır. Şu linke bakmanızı öneririm. https://www.sciencedaily.com/releases/2010/05/100526093606.htm Diğer bir çalışma da karaciğerde fazladan serbest radikallerin yol açtığı zararın tamir edilmesinde gümüşün etkisini anlatıyor.

Antibiyotikler sinir sistemi bozukluklarına sebep olurlar. (duyu kusurları) Kolloidal gümüş ise sinir sisteminizi güçlendirir. Çünkü gümüş en iyi doğal iletkenlerden biridir. Ve MS gibi sinir sistemi hastalıklarında kullanılmaktadır.

Antibiyotikler tansiyon düşüklüğüne sebep olur. Ama kolloidal yapısı sebebiyle gümüş suyu kanın (kanımız da kolloidaldir) daha sağlıklı dolaşımına sebep olur.

Antibiyotikler ağız sağlığını olumsuz yönde etkiler ve dişleri çürütür. Kolloidal gümüş ise tam tersine bir etkiyle ağız sağlığı için birebirdir. Diş çürümelerini önler ve ağız kokusunu giderir.

Yani argyria (mavi cilt) için söylenenler ne kadar yanlış ise, koloidal gümüşün yararlı bakterileri öldürdüğü söylemi de o kadar yanlıştır. Sentetik antibiyotiklerin işleyiş tarzı ile koloidal gümşün işleyiş tarzı çok farklıdır. Önemli olan yukarıda bahsettiğim limon örneğinde olduğu gibi sonuçları iyi analiz etmektir. Neticede koloidal gümüş kullanıcılarının bu şekil şikayetleri de yoktur. Şahsen ben de yıllardır kullanmaktayım. Ve kendimde denemek istediğimden yüksek miktarlarda kullanmaktayım. Şayet Siva Derm’in öyle bir etkisi olmuş olsa riske giripte zararı yoktur kullanın demem. “Kolloidal gümüş yararlı bakterileri de öldürür” demek ilaç firmalarına hizmet etmekten başka da bir işe yaramaz. Bunu sıkça dile getiren arkadaşlar sanki evrenin sırrını çözmüş gibi bir halde anlatıp duruyorlar.

Burada amacımız insanlara faydalı bir ürün yapmak ise eğer kılı kırk yararak düşünmemiz gerekir-ki zaten bunu yapıyoruz. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi aslında yaptığımız koloidal gümüşten ziyade, içinde gümüş partikülleri olan şifalı sudur. Çünkü bu suyun moleküler yapısı ve enerji düzeyi farklıdır. Şifa bulmak isteyenler kullanabilir. Çünkü bizler tüccar değil şifacıyız.

Sağlıklı günler dileğiyle.

3 yorum:

  1. 2 yaşındaki bebeğimizin öksürük ile başlayan bronşit ile devam eden hastalığına doktor tavsiyeleri sadece geçici olarak çözüm olunca alternatif cozum arayisinda iken tanıştık gümüş suyu ile. Yaklaşık 1 senedir de gümüş suyu kullanıyoruz ama şimdilik sadece 3 yaşındaki bebegimizde. Hem nebulizatorde buhar olarak hem de sabah ve akşam bir fincana yakın içirmek sureti ile ac karnına, tabiki hastalık belirti gösterdiğinde. Bunun dışında koruyucu olarak ta aklımıza geldikçe sadece sabah veriyoruz. Bağışıklığı desteklemek için ise propolis kullaniyoruz. Çok şükür 1 seneden fazla oldu doktora gitmiyoruz artık.
    Ama sanırım yakın zamanda gitmemiz şart oldu; bebe, hasta olmadığı zamanlarda bile burundan nefes almakta zorlanıyor. Hastalik basladiginda ise burun tamamen tıkanıyor. Bu zamanlarda nefesi ağızdan almaya çalıştığı içinde huzursuz uyuyor.
    Bunun dışında, gumus suyunu bir kaç defa bebe ishal olduğunda kullandik ve ne kadar etkili olduğunu şaşırarak yakından takip ettik. Göz enfeksiyonunda kullandık etkisini çok kısa sürede gösterdi. Biz kaşar peynirini küflenmeden bitiremeyiz malesef. Peynirin küfünü ayırdıktan sonra tekrar küflenmesin diye gümüş suyu damlatıp streçledik 1 hafta sonra hala küf yoktu. Bunlarda bizim yaşadıklarımız. Saglicakla...

    YanıtlaSil